Mimarlık Tarihinde Kadının Yeri - Teknoloji ve Tasarım

Son Dakika

Home Top Ad

Reklam Alanı (Buraya Bakarlar)

Post Top Ad

Buraya Bakarlar (reklam)

3 Ocak 2020 Cuma

Mimarlık Tarihinde Kadının Yeri



Mimarlık ve sanat tarihi yazımında erkek egemen bir bakış açısı olması, son birkaç yüzyıldır üzerinde durulan bir sorundur. Bu sorunun kökenine inmek için, ilk çağlardan bu yana kadının toplumdaki yerinin anlaşılması gerekmektedir. İlkel diyebileceğimiz çağlar ve modernizmin ortaya çıktığı geçtiğimiz birkaç yüzyıl aralığında kalan uygarlık tarihinde, kadının toplum içinde geri planda kalmasına ya da bırakılmasına şahit oluruz. Bugün, sanat ve mimarlık tarihi içinde kadınların nerede olduğunu bulmaya çalışmamız bunun sonucudur.



Kadının sanat tarihindeki konumu özne ve nesne olmak üzere iki şekilde incelenmektedir. Geçmişten günümüze kadar olan eserler ve literatür göz önüne alındığında kadının nesne olarak varoluşunun özne olarak yer edinmesine ağır bastığı açıktır. Kadının yoğun olarak eserlerde bir tema olarak işlenmesi fakat bu eserleri ortaya koyan sanatçıların tamamına yakınının erkek olması sanat tarihinde kadının özne/nesne olarak varoluşunu ortaya koymaktadır. Mimarlık tarihi açısından bakıldığında da kadının mimari üretimde yer alıp almadığı ve kadının yapılı çevreyle ve iç mekânla kurduğu ilişki olarak iki şekilde incelenmektedir.

Tarım toplumlarına kadar sistemli bir mekân üretimi görülmemiş, mağaralar gibi doğal korunaklı mekânlar kullanılmış ya da dallardan basit kulübeler yapılmıştır. Bu dönemde kadın ve erkek arasında belirli bir iş bölümü olmasa da erkeğin avcı, kadının toplayıcı olduğu görüşü yaygındır. Bu görüşten yola çıkarak kadının barınağı olan mağarayla daha sıkı bir ilişkisi olduğu söylenebilir. Yine de bugünkü bakış açımızla kadın ve erkek arasında avcı-toplayıcı gibi keskin bir ayrım olduğunu düşünmek zordur. Cinsiyetler arasında iş bölümünün tarım toplumlarıyla ortaya çıktığı daha olasıdır. Bu dönemde erkek avcılık yapmaya devam ederken kadın tarımsal üretimden sorumlu olmuştur. Erkek hareket halindeyken kadın daha durağan bir işle meşgul olmuş ve yine yaşam alanına daha yakın kalmıştır. Böylece hem üretim yaptığı alana yakın yerleşik bir düzen kurmak, hem de kendisi, çocukları ve avdan döndüğünde sığınacak olan erkek için barınak inşa etme işini kadının üstlendiği düşünülebilir.

Yukarıda bahsedildiği gibi ilk inşa etme eylemini kadınların yapmış olması uzak bir ihtimal değildir. Buna rağmen ilerleyen dönemlerde özel mülkiyet kavramının ortaya çıkması, ticaret toplumlarının oluşması ve inanışların etkisiyle toplumda ataerkillik egemen olmaya başlamıştır. Bu düzende kadının toplumdaki konumu değişmiş, daha pasif bir rol oynamaya başlamıştır. Hayatın her alanında olduğu gibi yapılı çevrenin üretiminde de geri planda kalmıştır. Neredeyse her coğrafyada, her inanışta erkek egemenliği baskın oldukça kadın kentte yani yaşamın içinde varlık gösterememiş, yaşadığı konutla ve yakın çevresiyle sınırlandırılmıştır. Kadın-mimarlık ilişkisi her yerde ve her zaman bu kadar kısıtlı kalmamış olsa da mimarlık tarihi literatürüne bakıldığında 19. Yüzyıla kadar bir kadın mimardan bahsetmek mümkün değildir.




Kadınların mimarlık da dâhil iş sahalarında yer edinmeye başlamaları Sanayi Devrimi’nin sonucudur. Öncesinde kadınlar ev içi işlerde ve tarlalarda çalışıyordu ancak bu dönemde artık ücretli iş yapmaktadırlar. Bu durum kadınların ekonomik özgürlüğüne kavuşması için önemli bir adımdır. Ne var ki kadınların eğitim alanında ve ekonomik anlamda özgürleşmesi bir anda gerçekleşmediği gibi kolay bir süreç de olmamıştır. Sanayi devrimi ile artan işgücü ihtiyacı kadınların çalışma hayatına girmesini sağlamıştır. Ancak erkeklerden daha düşük ücretle çalıştırılmaları hala ikinci planda görüldüklerinin göstergesidir.

Eğitim alanında da erkeklerle eşit haklara sahip olmak için özellikle Avrupa’da kadınların mücadele ettiğine şahit oluruz. Türkiye’de ve dünyada kadın mimarların neredeyse 20. yüzyılda varlık gösterebilmesi kadınların eğitim hakkının olmamasındandır. Esasında dünyadaki ilk kadın mimarın kim olduğu sorusu biraz sorunludur. Sayıları fazla olmasa da belli dönemlerde tasarım ve inşa faaliyetlerinde rol oynayan kadınlar olmuştur. Ancak neredeyse 20. Yüzyıla kadar tasarımcı kimliğine sahip bir kadın görülmemektedir. İlk lisanslı kadın mimar 1890 yılında MIT’nin mimarlık programından mezun olan Sophia Hayden Bennett’tir. Bu, kadınların mimarlık mesleğine kabulü yolunda önemli bir adım olmuştur.



Osmanlı Devleti’nde ise mimarlık alanında eğitim veren kurum olan Hassa Mimarlar Ocağı yalnızca erkek öğrencilere eğitim vermiştir. Kadınların inşa faaliyetleriyle ilişkisi Anadolu Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi banilik ile sınırlı kalmıştır. 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başında yaşanan gelişmeler kadınların mimarlık eğitimi almasının yolunu açmıştır. Osmanlı Devleti’nde mimari eğitim veren bir kurumun kurulması yolundaki çabalar, 1882’de Sanayi-i Nefise Mektebi Ali’sinin açılması ile sonuca ulaşmıştır. Kadınların da eğitim görebileceği, güzel sanatlar üzerine bir kurum açılması fikri ile 1914 yılında resim ve heykel bölümlerinden oluşan İnas Sanayi-i Nefise Mektebi kurulmuştur. Kadınların ilk kez yükseköğrenime kabul edilmesi ise 1915’e rastlar. Mimarlık alanında ilk kez yükseköğrenim mezunu olan Türk kadınları Leman Tomsu ve Münevver Belen’dir ve mezuniyet tarihleri 1934’tür. İlerleyen yıllarda bu sayı artmış ve günümüzde artık mimarlık fakültesi mezunlarının yarısını kadınlar oluşturmaktadır.

Kaynakça
1) Akyol, E. (2007). Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinde Kadının Değişen Rolünün Konut Kullanımına Yansıması, (Yüksek Lisans Tezi). Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul
2) Ciravoğlu, A. (2004).Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Kadın Mimarlar ve Yapılı Çevrede Kadın, Mimarist Dergisi, 4(14), s. 44-46
3) Bekmez, A. (2016). Anadolu Selçuklu Döneminde Kadınların Mimari Etkinlikleri (Yüksek Lisans Tezi). Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van
4) Özgüven, Y. (2002). Türkiye'de Kadın Mimar Kariyerinin Başlangıcı(1934-1960) (Yüksek Lisans Tezi). Fen Bilimleri Enstitüsü, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul
5) Sarıçelik, M. (2017). Mimarlık Kültürünün Oluşumunda Kadının Rolü Ve Erken Cumhuriyet Döneminde Mimarlık–Kadın İlişkisi (Yüksek Lisans Tezi). Fen Bilimleri Enstitüsü, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir
Fotoğraflar
1) pexels.com

2) deviantart.com/skoshi8

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınızdan sitemiz değil tamamen siz sorumlusunuz bunu asla unutmayın. Kimsesinin hakkında yalan yanlış bilgiler vermeyin, küfür etmeyin aşağılaşmayın, Zaten ben onları yayınlamam. Ama saklı tutarım herhangi bir yasal çerçevede kullanılması amaçlı... Ha bi de reklam yapmayın gözünüzü seveyim ....
Sevgilerle iyi yorumlar...

Post Bottom Ad

Responsive Ads Here

Sayfalar